18 Ekim 2014 Cumartesi

Çocuğum Anaokuluna Başlıyor...


 
 
Anaokuluna başlamak, çocukların olduğu kadar anne babaların hayatlarında da yeni bir dönemin başladığı anlamını taşır. Çocukların, evlerinden ve ailelerinden ayrılarak ilk defa sosyalleşme adımlarını attıkları önemli bir dönem başlar. Bu yeni sosyal ortama adapte olabilmek,  çocuklar için “bilinmeyenle” baş edebilme ve anne-babadan “ayrılma kaygısını” da beraberinde getirir.
           Yeni girdiği bu sosyal ortamda çocuklar için yeni arkadaşlar, öğretmenler, uyulması gereken kurallar ve evinden daha farklı bir düzen vardır. Bu yeni ortama ve kişilere alışmak, ve bütün bunları anne babasından ayrı gerçekleştirebiliyor olmak her çocuk ve aile için çok da kolay olmamaktadır.
Çocukların duygusal gelişiminin çok doğal bir parçası olan ayrılık kaygısı ilk defa bebekler 6 aylıkken kendini gösterir. 18 aylıkken doruk noktasına ulaşan bu kaygının, okul öncesi döneme doğru yavaş yavaş azalmasını bekleriz. 3 yaş civarında çocukların ayrılığı bilişsel olarak algılama kapasitesi gelişmiş ve ayrılığın geçici bir durum olduğu düşüncesi yerleşmiştir. 3 ile 5 yaş civarında artık ayrılma kaygısının azalmış ve/veya ortadan kalkmış olduğunu görmekteyiz. Bazı durumlarda bu sürecin daha büyük yaşlara kadar uzadığı olmaktadır ki, o zaman bu sürecin farklı bir yönden ele alınması ve desteklenmesi gerekmektedir.
Çocukların anaokuluna uyum sürecinde yaşanabilecek bazı zorluklar anne babaları kaygılandırmamalıdır. Her çocuğun gelişim ve öğrenme hızı farklı olduğu gibi adaptasyon hızı da farklıdır. Bu yeni süreçte çocuğun okula uyum sağlamasını desteklemek, sakin ve kararlı tutumu sergilemek yine anne babalara düşmektedir.
Çocukların okula uyum sürecini zorlaştıran bazı nedenler olabilmektedir.  Anne babaların da ilk kez çocuklarından uzun süreli bir ayrılık yaşadıkları bu süreçte, kendi kaygılarını sözlü ya da sözsüz bir biçimde çocuklara yansıtmaları uyum sürecini olumsuz etkiler.  Bu yüzden öncelikle anne babaların içlerini rahat tutmaları, çocuklarının güvende oldukları, keyifli vakit geçirmek ve yeni şeyler öğrenmek için okula geldikleri fikrine alışıyor olmaları gerekmektedir. Anne babalar ne kadar rahat olursa, çocuklar da o derece rahat ve kolay uyum sağlayabileceklerdir. Bu durumun tam tersi de söz konusudur; anne babalar ne denli kaygılı olursa (aklımızın ağlar mı? beni arar mı? gibi düşüncelerle dolu olması)çocuğun da kaygısı o kadar artacak, okulun korkutucu, güvensiz bir yer olduğu düşüncesi aklına yerleşecektir.
Bununla beraber, aşırı korumacı ebeveyn tutumları, okula gelindiğinde vedalaşma sürecinin gereğinden fazla uzatılması (çok fazla açıklama yaparak, onlarca kez öpüşüp sarılarak birbirinden kopamamak), okulda bekleyen ebeveynlerin yanlarına gelen çocuklarına “korkma ben buradayım.. Sıkıldın mı? Gidelim mi?” şeklinde çocuğun kaygısını arttıracak ifadelerde bulunması uyum sürecini olumsuz etkileyen faktörlerdir.
 
Ebeveynlerin çocuklara okulla ilgili yanlış bilgiler vermesi ve olumsuz ifadelerde bulunması (“Ağlarsan okulda kimse seni sevmez, Sana bebek derler, Böyle yaparsan seni bırakır giderim” ), eve dönüş zamanı ile ilgili yanlış bilgi verilmesi (“Biraz oyna hemen gidelim” “Bu gün de oyna yarın gelmeyiz”), alışma sürecinde ev ortamının okuldan daha cazip hale getirilmesi, ve evdeyken çocuğu öğretmeni ile tehdit etmek (“Yemeğini bitirmezsen yarın öğretmenine söylerim”) çocukların anaokuluna adaptasyon süreçlerini zorlaştıran nedenler arasındadır.
Çocuklarınızın anaokuluna uyum sürecinde nasıl destek olabilirsiniz?
ü  Öncelikle okula ve öğretmenlere güveniyor olmanız, kararlı tavrınızı sürdürmeniz gerekmektedir.
ü  Çocuğunuzu okula bırakıp gidiyorsunuz diye suçluluk hissetmeyin.. Unutmayın ki, eğlenmek ve yeni şeyler öğrenmek için okula gidiyor.
ü  Okulda geçireceği zamanda yapacakları hakkında basit açıklamalar yaparak, okulun keyifli yanlarını dile getirin.
ü  Çocuk hangi ebeveynden kolay ayrılıyorsa okula o kişinin getirmesini sağlayın.
ü  Çocuğunuz okula gitmek istemiyorsa bunun nedenlerini kulak arkası etmeden dinleyin. Çocuğunuzu anlamaya çalışın.
ü  Çocuğunuzu duygularını dile getirmesi için teşvik edin, bazen de siz onun dili olun (“Biliyorum okula gitmek seni biraz korkutuyor… evde kalmak istediğini biliyorum.. Ama okulda çok keyifli vakit geçireceksin, bütün çocuklar her gün okula gidiyor. Öğretmenin ve arkadaşların okulda seni bekliyorlar..”)

ü İlk günlerde,  okula giderken yanına sevdiği bir oyuncağını almasına izin verin.
 

ü  Tekrar eve dönüş saati ile ilgili gerçek ve basit açıklamalar yapın (“öğle yemeğinden sonra gelip seni alacağım” )
ü  Okula getirdiğiniz ilk günlerde sizin de okulda kalmanızı istiyorsa süreyi sınırlandırın (“10 dk. burada bekliyorum. Sonra gitmek zorundayım”)
ü  Ayrılığı aşamalı olarak gerçekleştirmek pek çok çocuğa daha iyi gelmektedir. Birden bire hiç bilmediği yeni bir ortama çocuğu bırakıp giderseniz kendini kötü hissetmesi çok normaldir. Okul psikoloğunun da desteği ile yavaş yavaş uzaklaşmak, zaman içinde okulda kaldığı süreyi arttırmak daha olumlu sonuçlar verecektir. Özellikle okula başladığı ilk günlerde kısa süre okulda kalabilir, sorun değil. Önemli olan okulda kaldığı süre içinde keyifli vakit geçirmesi ve okuldan mutlu ayrılmasıdır.
ü  Çocuğun yanında okul ile ilgili olumsuz konuşmalar yapmayın.
ü  Okulda yaptığı faaliyetleri asmak için evde bir köşe ayırın.
ü  Okuldan sonraki zamanda çocuğunuzla birlikte keyifli zaman geçirmeye gayret edin.

12 Ekim 2014 Pazar

ÖZEL OYUN SAATİ: Anne-Babalara Öneriler



 





Oyun, çocuğun dünyasında önemli bir yer tutar.  Okul öncesi dönemi başta olmak üzere, ilköğretim çağı çocuklarının da anne ve babasıyla oyun oynayarak geçirecekleri özel bir zaman dilimine ihtiyaçları vardır. Oyun” da kaliteli zaman yaratabilmek için oldukça etkili bir yöntemdir.

           Siz ebeveynlerin, çocuklarınızın oyunlarına katılmanız, oyunun birer parçası olmanız yalnızca etkili iletişim kurmanızda değil, aynı zamanda çocuğunuzla aranızdaki bağların ve ilişkinin güçlenmesi adına da çok önemlidir.
 


                Çocuğunuzla birlikte oyun oynarken dikkat etmeniz gereken bazı noktaları hatırlayalım:

 

ü  Her gün çocuğunuza ayıracağınız 20-30 dakikalık bir “özel oyun zamanı”nız olsun… Bu zaman diliminin her gün aynı saatte olması önemlidir. Belirlediğiniz saat geldiğinde “Şimdi özel oyun zamanımız başlıyor. Bu gün ne oynamak istersin?” diyerek çocuğa seçme şansı verebilirsiniz.

 
ü  Çocuğunuz bazı günler oyuncaklarla oyun kurup oynamak, bazı günler ise sadece hamurlarla oynamak ve ya resim yapmak isteyebilir.  Önemli olan, sizinle geçireceği zaman diliminde kendini rahatça ifade edebileceği bir yol bulmasıdır. Duygu ve düşüncelerini özgürce ve oyun aracılığı ile dile getirebileceği bir alan yaratmak siz anne-babalara düşüyor.


ü  Sıralı ve kurallı oynanan kutu oyunlarını, başka bir zaman diliminde, hatta ailece oynamayı tercih edebilirsiniz. Kutu oyunları, öğretici ve eğlenceli olmanın yanı sıra, çocuğunuzun rekabet duygusunu yaşayabilmesi, yenilgiyi kabul edebilmesi, sırasını beklemesi ve kurallara uyabilmesi adına da etkili araçlardır. Ancak çocuğunuzun kutu oyunu oynarken hayal gücünü kullanmasına, kendinden bir şeyler katmasına genellikle gerek yoktur. Bu nedenle anne-babayla özel oyun saatinde kutu oyunlarını ortadan bir süreliğine kaldırabilirsiniz.


ü  Birlikte geçirdiğiniz oyun zamanının, etkileşime dayalı bir paylaşım zamanı olduğunu unutmayın.
 
 

ü  Bu zaman diliminde çocuğunuz, sizin  paylaşımcı olmanıza ihtiyaç duymaktadır. Bu nedenle oyun zamanı süresince yeni bir bilgi öğretme, o gün okulda yaptıklarını tekrar hatırlatma telaşında olmamaya özen gösterin. Unutmayın, çocuğunuzun evde bir öğretmene değil, her zaman onu anlayan, dinleyen, ve kabul eden anne-babasına ihtiyacı vardır.

 
ü  Oyun esnasında çocuğunuzu sorgulamayın, yargılamayın, onu anlamaya çalışın… Oyuncak arabasını duvarda gezdiren çocuğunuza “ araba duvarda gitmez ki, neden böyle yapıyorsun?” demek yerine “senin araban galiba duvarda gezmek istiyor..ben de bugün seninle gezmek istiyorum” diyerek, elinizdeki arabayı çocuğunuzun yaptığı şekilde duvarda gezdirmeniz, sizi oyuna dahil edecektir.

 Oyuncak hayvanlarını dövüştüren, kavga ettiren çocuğunuza “kavga etmek kötüdür, güzel güzel oyna” demek yerine “ bu hayvanlar ne kadar da kızgın böyle.. kavga ettiklerine göre çok sinirlenmiş olmalılar..” demek daha uygun olacaktır.

 
ü Oyun oynarken, bırakın çocuğunuz oyunu yönlendirsin, siz de oyuna dahil olun ve uyum gösterin. Oyunun lideri daima çocuğunuz olsun. Oyun kurmakta zorlandığı ne oynayacağını bilemediği, karar veremediği noktalarda seçenek sunarak devreye girebilirsiniz:  “Hayvanlarla mı oynamak istersin, yoksa arabalarla mı?”

 
ü  Çocuğunuzun ilgilendiği şeyle ilgilenmeye gayret edin. Çocuğunuz arabalarla oynarken, ısrarla ona legolarla oynamayı önermeyin, siz onun oyununa katılın, birlikte arabalarla oynayın.

 
ü  Oyun esnasında dikkat çekici ses tonlarını ve yüz mimiklerini kullanmanız oyunu daha cazip hale getirecektir. Unutmayın, hiçbir çocuk karşısında monoton bir ses tonuyla ve hep aynı donuk yüz ifadesiyle oyuna katılan bir anne-baba görmek istemez.
 
 
 
 
ü  Oyun esnasında fazla soru sormamaya özen gösterin. Zaman zaman ufak sorular sorabilirsiniz. Fakat bunlar öğretici olmaya yönelik değil, onu anlamaya ve oyuna katılmaya yönelik olmalıdır. (örn;sizden arabayı gezdirmenizi isteyen çocuğunuza “Nereye götüreyim arabayı?” şeklinde bir soru sorulabilir)

 
ü  Sorularınıza cevap alamadığınız zaman çocuğunuza seçenek sunabilirsiniz (“Araba nereye gitsin? …………. Eve mi gitsin, yoksa parka mı gitsin?”)

 
ü  Oyun esnasında çocuğunuzun yaptığı davranışları ve çıkardığı duygu ifadelerini sözel olarak dile getirmeniz uygun olacaktır: “Ne kadar büyük bir kule yaptın.. Büyük bir kule yapmak hoşuna gitti.. Arabaları gezdirmekten çok hoşlandın.. Ayıcık üzülmüş galiba..  Hamurlarla oynamak seni çok mutlu etti..”


ü  Çocuğunuza ayırdığınız oyun zamanının ona özel olduğunu hissettirin. Bunun için günlük işlerinizi kısa bir süreliğine bir kenara bırakın. Bir yandan etrafı toplarken ve ya telefonla konuşurken, bir yandan da oyuna katılamayacağınızı unutmayın. Özel oyun zamanı boyunca sadece fiziksel olarak değil, ruhen de orada olmaya çalışın. Ve en önemlisi, siz de oyundan zevk alın..

 

 Çocuğunuzla keyifli vakit geçirmeniz dileğiyle… J

                                                                                 

8 Ekim 2014 Çarşamba

OTİZM: Farklı Bir Dünya









Otizm, yaşamın ilk 3 yılı içinde ortaya çıkan ve yaşam boyu devam eden bir gelişimsel sendromdur. Bireyin sosyal yaşamını, iletişim becerilerini ve davranışlarını etkileyen bir bozukluktur.
 
Otizm hakkında konuşurken, “yaygın gelişimsel bozukluklar” veya “otistik spektrum bozukluğu” terimleri ile sıklıkla karşılaşırız. Bunlar genel sınıflamalardır ve temelde hepsinin dayandığı ortak özellikler vardır. Bunun yanı sıra, her sınıflandırmanın da kendine özgü bir takım özellikler içermesinden dolayı, ortaya farklı tablolar çıkabilmektedir. Bu tablolarda görülen belirtiler ve özellikler, hafiften ileri dereceye kadar bir çeşitlilik göstermektedir.

 
Yaygın gelişimsel bozukluklar yelpazesi içinde yer alan bozukluklar:

·         Otistik bozukluk

·         Asperger sendromu

·         Rett sendromu

·         Çocukluk çağı disentegratif bozukluğu

·         Başka türlü adlandırılamayan yaygın gelişimsel bozukluk (PDD-NOS) (atipik otizm)


 
Otizmde görülen temel belirtiler 3 grup içinde yer alır:
    • Toplumsal ilişkilerde bozukluk
    • Sözel ve sözel olmayan iletişimde bozukluk
    • Takıntılı, tekrarlayıcı davranışlar, ilgi alanında ve hayal gücündeki kısıtlılık / oyun becerilerinin gelişiminde bozukluk
     
         
İlk kez bilimsel anlamda Leo Kanner adlı bir çocuk psikiyatristi tarafından 1943 yılında tanımlanan otizm genetik, nörobiyolojik ve çevresel faktörlerden etkilenerek ortaya çıkan, ancak kesin nedeni tam olarak bilinmeyen karmaşık bir gelişimsel sendromdur. Nedeni bilinmediği gibi, otizmi hamilelik döneminde tespit edebilmek de henüz mümkün değildir. Otizmin bebeklik döneminde, ilk olarak ortaya çıkışı iki farklı şekilde görülebilmektedir:

1)   Doğumdan itibaren yavaş bir gelişme, motor ve zihinsel becerilerde gecikmeler ve otistik davranışların sekizinci ay civarında belirmesi

2)   Doğumdan itibaren normal ya da normale yakın bir gelişme sürecinin ardından, gelişmenin 18 ay civarında gerilemesi ya da öğrenilenlerin kaybolması


OTİZMİN GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?

·           2008 yılından sonra yapılan bazı araştırmalara göre, her 88 çocuktan birinin otizm özellikleri gösterdiği belirlenmiştir.
 

·         Otizm, erkek çocuklarda kızlara oranla 4 kat fazla görülmektedir, ancak kız çocuklarında daha ağır seyrettiği belirtilmektedir.

·         Son yıllarda otizmin hızla arttığı bildirilmektedir. Buna neden olarak ;

 
ü Toplumdaki farkındalığın artmasıyla otizmin daha iyi tanındığı ve hafif düzeylerinin de bu hesaba katıldığı düşünülmektedir.

ü Çevre kirliliği, radyasyon, beslenme alışkanlıklarının değişmesi gibi nedenlerle bu sayının arttığı düşünülmektedir ancak bu konuda yeterli bilimsel veri bulunmamaktadır.

 

OTİZMİN ÖZELLİKLERİ :

·  Göz kontağı kurmaktan kaçınırlar

·  Çevrelerine karşı ilgisizdirler

·  İnsanlarla iletişim kurmaktan kaçınırlar

·  İsteklerini ifade etmekte zorlanırlar

·  Anlamlı oyun oynamakta zorlanırlar

·  Yaşıtlarıyla iletişim kurup oyun oynamaktan kaçınırlar

·  Oyunlarında hayal gücünü kullanmakta zorlanırlar

·   Farklı düşünce şekillerine sahiptirler:

ü  Detaylara aşırı odaklanıp bütünü görmekte zorlanabilirler

ü  Soyut düşünce, mecaz anlamlar, neden- sonuç ilişkileri ve muhakeme becerilerinde güçlük yaşarlar

ü  Başkalarının duygu, düşünce ve niyetlerini anlamakta güçlük çekerler

·  Konuşmanın gecikmesi, hiç gelişmemesi veya farklı bir dil kullanımı söz konusu olabilir

·  Duydukları bir kelimeyi/cümleyi sürekli olarak tekrarlayabilirler

·  Belirli nesnelere takıntı düzeyinde bağımlılık geliştirebilirler (elinde sürekli bir obje tutma isteği görülebilir).  Oyuncaklardan çok, mutfak aletleri, deterjan, şampuan kutuları, kredi kartları, market dergileri vs. ilgilerini çekebilir

·  Ellerini, parmaklarını sallama, vücudunu ileri-geri sallama, kendi etrafında dönme, yuvarlak nesneleri döndürme, objeleri sıralama gibi takıntılı davranışlar (stereotipik hareketler) görülebilir


 
 
·  Değişikliklere karşı direnç gösterebilirler, hep aynı rutin içinde yaşama ihtiyacı duyarlar

·  Duygu durumunda ani değişimler, nedensiz ağlamalar ve gülmeler görülebilir

·  Görme, işitme, koklama, dokunma ve tat alma gibi duyusal uyaranlara farklı ve garip tepkiler verebilirler

·  Parmak ucunda yürüme görülebilir

·  Sınırlı konularda bazı özel yetenekler gösterebilirler

·  Dikkat problemleri, hiperaktivite, uyku sorunları, yeme sorunları, epilepsi nöbetleri (%20-50), kendine ve çevreye zarar verici davranışlar otizme eşlik edebilir

·  Vücut ve kas kontrolüyle ilgili sıkıntı yaşarlar, kaba motor ve ince motor gelişim alanlarında beceriksizdirler, desteğe ihtiyaç duyarlar

 
ERKEN TANININ ÖNEMİ!

Otizmin erken dönemde farkına varılması ve tanılanması, ileriki dönemde çocuğun gelişimi adına önemli rol oynamaktadır. Gelişimdeki sapmalar ve farklılıklar ne kadar erken farkına varılırsa ve müdahale edilirse, gelişmeler o kadar hızlı görülmektedir.

Anne-babalar çocuklarını bebeklik dönemi dediğimiz 0-2 yaşları arasında iyi gözlemlemeli, her hangi bir farklılık gördüklerinde, önce çocuk doktorlarına, gerekirse de bir çocuk psikiyatrisi uzmanına danışmaları uygun olacaktır.



Peki ne zaman bazı şeylerin ters gittiğinden şüphe duymalı ve bir uzmana başvurmalı?


 



·         Çocuğunuz ismi söylendiğinde dönüp bakmıyorsa,

·         Sizinle göz kontağı kurmaktan kaçınıyorsa ve ya çok kısa süreli gözünüze bakıyorsa,

·         15 aylıkken hala anlamlı bir kaç kelimesi ve ya ma-ma-ma/ ba-ba-ba gibi hece tekrarları yoksa,

·         İsteklerini göstermek için işaret parmağını kullanmıyorsa,

·         Sizinle iletişim kurup, ce-ee tarzındaki sosyal oyunlara karşılık ve ya tepki vermiyorsa,

·         Oyuncaklarla amaca yönelik biçimde oynamıyorsa (arabayı yerde sürmek yerine, sürekli tekerleklerini çeviriyorsa),

·         Yetişkinle ortaklaşa dikkat ve karşılıklı etkileşime girme çabası göstermiyorsa,

·         Nesneleri yan yana, alt alta sıralama, belirli nesnelere aşırı bağlanma ya da, aynı rutin davranışları tekrarlama ihtiyacı duyuyorsa,

·         Sanki siz orada değilmişsiniz ve ya işitmiyormuş gibi etrafında olup bitene ilgisiz davranıyorsa,

·         Buna rağmen, müzik kanalları, reklamlar ve ya baby tv tarzındaki çocuk kanallarını gördüğünde ekrana kilitlenip kalıyorsa vakit kaybetmeden bir psikolog, pedagog ve ya çocuk psikiyatrisi uzmanına başvurulmalıdır.

 
 

 Erken dönemde otistik spektrum bozukluğuna dair tanı alan bir çocuk, yoğun şekilde sağlanacak özel eğitim desteği ile, gelişimi adına önemli bir yol kat edebilmektedir. Otizmde bu gün bilinen en etkili tedavi yöntemi ÖZEL EĞİTİMDİR!

 

 

 
 

7 Ekim 2014 Salı

Okul Öncesi Dönemde Cinselliği Konuşmak


            Kişiliğin temellerinin atıldığı okul öncesi dönemde, çocukların cinsel gelişim ve eğitimleri önem kazanmaktadır. Tıpkı diğer alanlar gibi, cinsel gelişimi de, çocuk gelişiminin doğal bir parçası olarak görmek gerekir. 2 ile 5 yaş arasındaki okul öncesi çocuklarının cinsel farkındalıkları yüksektir. Bu yaşlar, çocukların kendi bedenlerini keşfetmeye, kız ve erkek bedeni arasındaki farkları tanımaya, tuvalet kontrolünü kazanmaya ve “ben nereden geldim?” sorusunu sormaya başladıkları bir dönemdir.

Çocukların bu dönemde gösterdikleri cinsel içerikli davranışlar ve sordukları sorular karşısında ebeveynlerin genellikle rahatsız olduklarını ve bir sorun olduğunu düşündüklerini görmekteyiz. Oysa ki, tüm bunlar okul öncesi dönemi çocuklarının normal gelişiminin birer parçası olarak algılanmalı ve bu doğrultuda davranılmalıdır.

Çocuklar, cinsellik ile ilgi sorular sormaya başladıklarında, anne babalar bu konu ile ilgili çocukları ile konuşmalıdırlar. Peki ama, pek çok ebeveyn için şaşırtıcı ve bilinmez gelen bu konuşmada nelere dikkat etmek gerekir?

ü  Çocukların soruları basit ama dürüst bir şekilde, anlayabilecekleri kısa cümleler ile cevaplandırılmalıdır.

ü  Öncelikle çocuğun sorusunu iyi anlamak, ve yalnızca o soruyu cevaplandırmak, gereksiz detaylı açıklamalardan kaçınmak gerekir. Eğer çocuğun sorusu çok net değilse, “tam olarak neyi merak ediyorsun?” gibi bir soru yönelterek yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırmış oluruz.

ü  Çocukla konuşurken, sakin ve kalabalık olmayan bir ortam tercih edilmelidir. Yüksek ses, kalabalık ve sürekli hareket hali bu yaştaki çocukların dikkatlerinin kolayca dağılmasına neden olabilir.

ü  Cinsellik ile ilgili konuşurken ses tonumuzun ve vücut dilimizin doğal olmasına dikkat ederek, her zamanki konuşma tarzımız ile çocuğa yaklaşmamız daha uygun olacaktır. Kısık sesle, sürekli duraksayarak, gözlerimizi çocuktan kaçırarak, o esnada başka işle de meşkul olarak, çocuğa bu konunun utanılacak, konuşulmaması gereken, onaylanmayan bir konu olduğuna dair yanlış mesajlar verilmemelidir.

ü  Çocuğun merakını küçümseyerek, gülerek veya endişeli bir biçimde karşılamamak gerekir. Sorularına en doğru ve güvenilir cevapları alacağı kaynaklar her zaman anne ve babası olmalıdır. Bu noktada karşılaştığımız cinsel içerikli bir soruyu “Senin yaşındayken ben de bunu merak etmiştim. O halde sana bu konuyu anlatayım..” şeklinde bir giriş cümlesi ile başlayarak kısa bir açıklama yapılması uygun olacaktır.

ü  Okul öncesi dönem çocukları ile konuşurken pek çok yetişkinin, cinsel organlar için komik, sevimli gelebilecek, farklı takma isimler kullandıkları görülmektedir. Halbu ki, çocuklar tüm diğer vücut parçaları gibi, cinsel organlarının da isimlerini doğru bir şekilde öğrenip kullanmalıdırlar.


Okul öncesi dönem çocuklarının cinsellik ile ilgili en çok merak ettikleri sorular ve cevapları:

Kızların vücutları neden erkeklerden farklı?
Kızlar ve erkeklerin vücutlarının büyük bir kısmı birbirine çok benzer. Sadece bazı kısımları farklıdır. Erkeklerin penisleri vardır. Kızların ise penisleri yoktur. Onun yerine, büyüdüklerinde anne olmalarını sağlayacak vajinaları vardır.

Bebekler nereden gelirler?
Bebekler, doğmaya hazır olana kadar annelerinin karnında büyür ve gelişirler.

Bebekler annelerinin içinde nerede yaşarlar?
Yalnızca bebekler için oluşmuş özel bir kesede (yuvada) yaşarlar.

Bebek annesinin karnına nasıl girer peki?
Babanın vücudundan çıkan küçük bir sperm, annenin vücudundaki bir yumurtayla buluşur. İkisi birleştiği zaman bebek oluşur ve annesinin karnında büyür.

Bebek annesinin karnından nasıl çıkıyor?
Annelerinin bacaklarının arasında, bebeğin dışarı çıkabilmesi için oluşmuş özel bir delikten çıkarlar.

Erkeklerin neden bebekleri olmaz?
Çünkü, erkeklerin vücutları kadınlarınkinden farklıdır. Erkek vücudunda, bebeğin oluşması ve yaşaması için uygun bir yuva yoktur.

 

 

 

   

6 Ekim 2014 Pazartesi

Hakkımda


Ayşin Merdal YARAR
Uzm. Psikolog

aysinmerdal@ninosgelisim.com

t: 0532 451 99 80
 




 
2001 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun oldum. 2007 yılında İstanbul Ticaret Üniversitesi, Uygulamalı Psikoloji bölümü yüksek lisans programını tamamladım. 2001-2006 yılları arasında özel bir psikolojik danışmanlık merkezi bünyesinde, özel eğitim çalışmalarını yürüttüm. 2001 yılından bu yana, özel eğitim (ağırlıklı olarak otizm, iletişim bozuklukları, gelişimsel gerilikler ve öğrenme güçlükleri) ve çocukluk dönemi duygusal sorunları alanlarında çalışmaktayım. İletişim bozukluklarının yanı sıra, erken çocukluk gelişimi ve Oyun Terapisi alanlarında çeşitli eğitimlere katıldım.

2007 yılında Marmara Üniversitesi Pediatri ve Psikiyatri Ana Bilim Dalları'nın ortaklaşa yürüttükleri, "Zamanında ve Prematüre Doğan Bebeklerin (12-24 ay) Zihinsel ve Motor Gelişimlerinin Değerlendirilmesi- Karşılaştırılması ve anne-bebek bağlanma süreçlerinin irdelenmesi" amacı ile yapılan bir araştırmada görev aldım. İki yıl süre ile, özel bir okul öncesi eğitim kurumunda, 8 ay süresince de  bir özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde görev yaptım.
 
2009 yılında,  hayalimi gerçekleştirerek "Ninos Çocuk Gelişim Merkezi" ni kurdum ve beş yıl boyunca çocuk ve aileleri ile çalıştım.
 
Ağustos 2013'te kızım Elif Ada dünya geldi ve hayatım değişti. Kızımın doğumuyla birlikte, yarı zamanlı çalışıp kızımla daha çok zaman geçirebilmeyi seçtim ve büyük heyecanla kurduğum, beş yıl boyunca da çok büyük keyifle çalıştığım Ninos Çocuk Gelişim Merkezi'ni kapattım.
 
Şuan halen Anadolu yakası, Kalamış'ta  bulunan Mika Psikoloji, Eğitim ve Danışmanlık merkezinde çocuk ve aileleri ile çalışmaya devam etmekteyim. Farklı gelişim gösteren, iletişim  problemi  ve gelişimsel geriliği olan çocuk ve ergenler ile özel eğitim çalışmalarının yanı sıra, çocukluk döneminde karşılaşılan uyum ve davranış problemleri, dikkat ve öğrenme sorunları, kaygı bozuklukları gibi alanlarda çalışmakta ve ailelere danışmanlık hizmeti vermekteyim.

Özel eğitim çalışmalarımda TEACCH, PECS ve Sherborne Gelişimsel Hareket Eğitimi programlarını uygulamakta, ABA, Duyu Bütünleme Terapisi ve Otizm Hareket Terapisi gibi pek çok yöntemden faydalanarak çok yönlü bir yaklaşım ile çalışmaktayım. Bunun yanı sıra, duygusal alanda desteğe ihtiyacı olan çocuklar ile Yapılandırılmış Oyun Terapisi ve Çocuk Merkezli Oyun Terapisi alanlarında hizmet vermekteyim.
 
Psikoloji ve çocuk gelişimi alanında öğrenim gören öğrencilere, alanda çalışan uzmanlara ve ailelere yönelik çeşitli seminerler ve eğitimler vermekte, çocuklara yönelik çeşitli atölye ve grup çalışmaları yürütmekteyim.

Katıldığım Eğitimler:
 
·    Bağlanma, Psikanalitik Kuram ve Uygulaması:Temsile Doğru Çalıştayı, Psikanalist Elizabeth A. Tuters ve Dr. Susan Yabsley (Hincks-Dellcrest Children’s Centre), 2011
·    Psikanalitik Gelişimsel Yaklaşım - Ebeveyn-Çocuk Grupları Semineri, Inge Martine Preterious (Anna Freud Center), 2011
·       Sherborne Gelişimsel Hareket Eğitimi, Ilse Bontinck & Veronique Goethals, Sherborne International Co-Operation, 2010
·       Çocuk Merkezli Oyun Terapisi Eğitimi ve Süpervizyon Programı, Filiz Çetin, Uzm. Danışman Psikolog, Nisan Psikolojik Danışma Merkezi, 2009.
·     İzle, Bekle ve Merak Et (Watch,Wait and Wonder) Anne-Çocuk Terapi Çalıştayı, Prof.Dr. Nancy Cohen, 2009
·         PEP-R ( Psiko- Eğitimsel Profil ) Ölçeği Eğitim Programı, Yrd.Doç.Dr. Alev Girli, 2009
·         Kısa Dönemli Oyun Terapisi, The Play Therapy Training Institute, Heidi Gerard Kaduson, Ph.D, 2008
·         Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu olan Çocuklar İçin Oyun Terapisi, The Play Therapy Training Institute, Heidi Gerard Kaduson, Ph.D, 2008
·         Wechsler Çocuklar İçin Zeka Ölçeği (WISC-R) Tanıtımı, Uygulanması ve Yorumlanması Eğitimi, Türk Psikologlar Derneği, 2008
·         Gazi Erken Çocukluk Gelişimi Değerlendirme Aracı (GEÇDA) Uygulama Eğitimi- Gazi Üniversitesi, 2007
·     Denver II Gelişimsel Tarama Testi Uygulama Eğitimi, Türk Psikologlar Derneği, 2007
·         Stanford Binet Zeka Testi Uygulama Eğitimi- Doç.Dr. Lale Vanlı, 2007
·         Portage Erken Eğitim Programı Uygulama Eğitimi- Dr.Ender Uzundemir Marangoz, 2006
·         Bayley Bebek Gelişim Ölçeği Uygulama Eğitimi- Doç.Dr. Lale Vanlı, 2004
·         Dil Bozuklukları Eğitimi (12 saat)- TPD, Prof.Dr. Öget Öktem Tanör, 2004
·         “Yaygın Gelişimsel Bozukluklarda Değerlendirme, Tanı, Etiyoloji ve Tedavi” konulu Workshop - Gelişimsel Nöropsikiyatri Toplantıları-1 Otizm Sempozyumu, Prof.Dr. Mohammad Ghaziuddin
·         “TEACCH Programının Temel İlkeleri” konulu workshop – Gelişimsel Nöropsikiyatri Toplantıları-1 Otizm Sempozyumu, Prof Dr. Gary Mesibov
·         Küçük Adımlar Gelişimsel Geriliği Olan Çocuklar İçin Erken Eğitim Programı- İSÖM, 2002
·         Teoriden Pratiğe Konuşma Bozuklukları Eğitimi- Eğitim Bilimleri Derneği, 2001
·         Çocuklara Yönelik Psikolojik Yaklaşımlar ve Uygulamalar Eğitimi, PSİ Çocuk & Aile Psikolojik Gelişim, Eğitim ve Danışmanlık Merkezi, 1999-2000 (8 ay)